Tyrannosaurus Rex, neslinin tükenmesinden 66 milyon yıldan fazla bir süre sonra, Ekim 1915’te halka arz edildiğinde “Tüm et yiyenlerin kralı” olarak anıldı. gölgesinden geçer. T. Rex’in keşfedilen ilk fosili bir ikon haline geldi ve paleontolojiyi ortaya çıkardı. Ayrıca Barnum Brown’ı tüm zamanların en etkili fosil avcılarından biri yaptı. Fosillerin yolculuğuna birlikte göz atalım… ?
Kaynak:https://www.mentalfloss.com/posts/bar…
Barnum Brown, küçük yaşlardan itibaren bir şeyler kazmakla ilgileniyordu.
Büyüdüğünde bir sirk sahibiydi. Doğa harikalarını toplama dürtüsüyle doluydu. Barnum adı bile bunu yansıtıyordu. Yıllar sonra şöyle dedi: “Bu isimde bir şey olmalı çünkü ben her zaman hayvanlar için şov dünyasının içindeydim.”
1890’da Kansas Üniversitesi’ndeki çalışmaları sınıfın ötesine ve çeşitli alanlara yayıldı. Paleontoloji o zamanlar yeni bir bilimdi, ancak Brown fosilleri bulmak ve çıkarmak için çok çaba sarf etti. Bu ona “Bay Kemik” ve “Dinozorların Babası” gibi takma adlar kazandırdı. Kazmak genellikle çok kirli bir iş olduğundan, Brown kazmak için elinden geleni yaptı.
19. yüzyılın sonunda, Brown’ın liderliğinde merak yeterince artmıştı.
T-Rex dahil yüzlerce soyu tükenmiş dinozor keşfedilmek üzereydi. Ancak, kazı yapmak için tek başına yetenek yeterli değildi. Çok maliyetli bir işti ve önemli miktarda para gerektiriyordu.
New York aristokrat Henry Fairfield Osborn, 1891’de Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nin Omurgalı Paleontoloji Bölümü’nün başına geçti. Servetini ve bağlantılarını fosilleri ortaya çıkarmak için kullanabilecek bir konumdaydı. İşte böyle oldu.
İlk dinozor fosili Brown tarafından bulundu.
Osborn, sahada becerilerini test etmesi için Barnum Brown’ı bir deneme sürüşüne davet etti. Genç paleontolog o zamanlar henüz bir öğrenciydi ama okulu bırakmaktan ve fırsatı değerlendirmekten çekinmedi. Kararı kısa sürede meyvesini verdi: Wyoming’in Büyük Boynuz Havzasındaki bir kazı sırasında Brown, arka ayakları dışında bozulmamış bir Coryphodon iskeleti ortaya çıkardı ve bu, onu şimdiye kadar bulunan en eksiksiz örnek haline getirdi.
Bulduğu fosilin kendisi hayattayken nasıl göründüğünün bir açıklaması?
Aylardır medeniyetle bağlantımı kaybetmiştim. Telgraf yoktu ve posta bana genellikle Liverpool üzerinden ulaşırdı. İspanya Savaşı dönemiydi ve mücadele ediyordum ama seçtiğim yoldan memnundum.” o dönemleri şöyle özetliyor.
Ve sonunda T-Rex’e ulaşmayı başardı.
Seba Dağı’nda 60 metre genişliğinde ve 45 metre derinliğinde büyük bir kazı yaparak Tyrannosaurus Rex adlı dinozorun bir zamanlar var olduğunu kanıtladı.
Ancak Osborn, sergilenmeye uygun olmadığını düşündü. Yine de Brown, hayal ettiği ilgiyi ve beğeniyi toplayacağını biliyordu.
Diğer paleontologlar T-Rex’i aramak için onlarca yıl harcarken, Brown ilk fosili kazdıktan sonraki yıllarda iki tane daha bulmuştu.
Daha sonra daha büyük etçil türler de keşfedildi. Ancak T-Rex, “Dinozorların Kralı” statüsünü hiçbir zaman kaybetmedi.
T-Rex’in halka açılması için biraz daha bekledikten sonra, sonunda başka bir müze kabul edince büyük bir ses getirdi. Amerikan Doğa Tarihi Müzesi, kemiklerin yaşam formlarını yeniden oluşturmak için zahmetli bir sürece girişti. Cinsin 66 milyon yıldan daha uzun bir süre önce neye benzediği hakkında çok az şey biliniyordu. Sahip oldukları tek şey, müzenin tavanının altına zar zor sığabilen bir devdi.
Sergi 1915’te halka açıldığında medyayı çılgına çevirdi. Müze açık olduğu her saat doluydu. Philadelphia Sorgulayıcı; ”Müzedeki canavarın iskeleti o kadar büyük ki, yanına getirilen en büyük insan veya hayvanı çok küçük gösteriyor.” o yazdı.
Böylece günümüzde Jurrasic Park gibi yapımların gözdesi olan T-Rex bulunmuş oldu.
Brown’ın tutkusu bu başarıdan sonra büyüdü. Fosil bulmak için saatler harcadı. O zamanlar T-Rex ondan daha fazla ün kazanmayı başarmıştı. 1990’larda Michael Crichton’ın Jurassic Park’ı ve ardından Steven Spielberg’in film uyarlamasıyla inanılmaz bir üne kavuştu. Sinema için dekor tasarlanırken, Barnum Brown’ın müze teşhir örneği referans olarak kullanıldı.
