Tarikat ve cemaatlerin seçimlerdeki rolü nedir?
14 Mayıs seçim sürecinde siyasi partilerin oluşturduğu ittifakların gayri resmi ortakları da var: tarikat ve cemaatler.
Türkiye’de mezhepler ve cemaatler her zaman siyasetin ve sosyal hayatın ana unsurlarından birini oluşturmuştur. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali, Ayasofya’nın ibadete açılması, konserlerin yasaklanması, kadın ve LGBTİ+ haklarına yönelik uygulamalar ele alındı.
Seçimler sürerken cemaatlerde hareketlenmeler başladı. Önce Nakşibendi Tarikatına bağlı Menzil Cemaati, ardından Parıltı Cemaati’nin bir kolu olan Risale-i Nur İstişare Grubu, Cumhur İttifakı’na ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek kararı aldı. Işık Cemaati’nin bir başka kolu olan Yeni Asya Grubu, Ulus İttifakı’ndan yana olduğunu açıkça ortaya koydu.
Şu anda Türkiye’de en aktif topluluklar Nakşibendi Tarikatına bağlı Erenköy Cemaati, İskenderpaşa Cemaati, İsmailağa Cemaati, Menzil Cemaati ve Süleymancılar Cemaati’dir. Parıltı Topluluğu da bağlı grupları ile adından söz ettiriyor.
Geçmişte Fethullah Gülen’le ‘ortak’ olan AKP iktidarı, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından artık ilgisini başka çevreler üzerinden sürdürüyor. Erdoğan, merhum İsmailağa Cemaati lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesine katılmıştı.
Peki mezhep ile siyaset arasındaki ilişki nedir?
Menzil: Bir Cemaatin İki Yüzü kitabının yazarı Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Hürmet Öztürk, mezheplerin her zaman bir oy deposu olarak görüldüğünü belirterek, “Başa adamı koyunca, tek tek kişilerle uğraşmak yerine böyle genel bir oylamaya dönüşebilir.”
Geçmişte tarikatların bir partiyi desteklediğine dair açıklama yapmadığını belirten Öztürk, “Peki şimdi tarikatlar buna neden ihtiyaç duydu?” sorusuna, “Açıklamasının arkasında o siyasi partinin iktidara gelmesi durumunda bunlardan yararlanmaktan başka bir anlam yok” yanıtını veriyor.
“Tarikatların bekası, güç kazanması ve devlet içinde bir ölçüde korunan bir konuma gelmesi tamamen siyasete bağlıdır” diyen Öztürk, tarikat ve siyasetin karşılıklı olarak birbirini desteklediğine dikkat çekti. Öztürk, “Nasıl destek veriyorlar? Oy vererek destek veriyorlar. Karşı taraf siyasi destek vererek onların oylarını almaya çalışıyor. Sanki Türkiye’de uzun zamandır bu böyleymiş”.
DW Türkçe’ye konuşan Metropoll Research’ün kurucusu Özer Sencar, toplulukların siyasetle iş birliği yaparak kendi bağlantı ve genişleme alanlarını kolaylaştırmaya çalıştıklarını belirterek, “Partilerden biraz kayırmacılık, devlet kadroları ve muhtemelen ihaleler istiyorlar. daha sonraki süreçlerde iktidara gelen.”
“Cemaatlerin oyları yüzde 2’yi geçmiyor”
Peki, mezhep ve cemaatlerin seçim sonuçlarını etkileme gücü var mı?
Saygı Öztürk’e göre oy potansiyeli beklendiği gibi değil. “Ama kulağa hoş geliyor” diyen Öztürk, şunları kaydediyor:
“Aynı mezhepten olup, farklı siyasi partilere oy veriyorlar. Süleymancılar, ‘Yüz bin oyumuz var, yüz bin taraftarımız var’ diyor. , Süleymancılar’dan daha önce milletvekili seçilen kişiye de sordum, ‘Bunu kullanacağız’ dedi. Olur, karşılıklı takas olur.”
Benzer görüşte olan MetroPOLL Araştırma şirketinin sahibi Özer Sencar, “Eminim Türkiye’deki bütün cemaatleri toplayıp çevresine toplasanız yüzde 2 olur ya da olmaz. Partilerine destek vermeleri gerekir. Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde oy verme gücü siyaset sahnesinde etkili olabilecek bir güce, hatta en büyük cemaat olarak bilinen Gülen Cemaati bile böyle bir güce ulaşmamıştır.”
“Gülencilerden sonra Korucuların etkinliği arttı”
Türkiye’de mezhepler sadece dini amaçlar gütmemiş, amaçlarına devleti de koymuşlardır. Gülen Cemaati, bir dönem AKP’ye katılmasının da etkisiyle devlette değerli bir bürokratik güce ulaştı. Ancak hükümetle yaşanan çatışma ve ardından gelen 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Cemaat’in devlet içindeki gücü büyük ölçüde tasfiye edildi. Devlet içindeki mezhep ve cemaatlerin varlığı sona ermedi.
Bu konuda Saygı Öztürk, “Artık Korucuların devletteki faaliyetleri alabildiğine arttı. Ancak diğer tarikatlar da onlara geri kalmamak için büyük çaba sarf ediyor ve bölgeyi kuşatmak için kendi aralarında bölünmeler yaşanıyor. biraz da devletin imkanlarından faydalanmak için.Onun için kimileri dinde,tasavvufta böyle şeyler olmaz derler, kimileri de hayır yapalım derler.
Özer Sencar, devletin bariz kurumlarında yerleşmiş cemaatler olduğuna da dikkat çekerek, bunların güvenlik, sağlık sistemi gibi kurumlarda olduğuna dikkat çekiyor.
Ancak bu toplulukların bir siyasi partiyi beklenenin ötesine taşıyacağına inanmadığını söyleyen Sencar, “Bir arada olmanın verdiği güçle bazı mesafeler kat ediyorlar. Ancak bu mesafeler devlette, parasal olarak, parti içinde daha çok yayılıyor. İnsanlar arasında değil, iş dünyası ve bu daha görünür hale geliyor. Bu da onlara bir güç, psikolojik bir güç veriyor. Çünkü büyük bir topluluk. İnsanlardan korkabilirler.”
“Cemaatler büyük ölçüde holding haline geldi”
Cemaatler de son yıllarda ekonomik güç kazanmıştır. Sencar, “Şu anda cemaatler büyük ölçüde holding haline geldi” diyor. Cemaatin bankası olduğunu hatırlatan Sencar, “Siyasetle ilgilenmelerinin sebebi devletin imkanlarından yararlanacaklarını düşünmeleridir. Bu çok eskiden beri var. 50 yıldır var. kanat hükümetler, özellikle 1960’lardan sonra, varsaydıkları insan sayısının gücünden yararlanabileceklerini düşünüyorlar.” diyor.
Saygı Öztürk de tarikat yapılarının sadece dinle ilgilenmediğini, bir holdinge dönüştüğünü belirtiyor. Menzil Cemaati’nin Menzil köyünde holdingi olduğunu hatırlatan Öztürk, “Buna bağlı otobüs firmaları, seyahat firmaları, oteller, hastaneler aklınıza gelebilecek her şey var. Ancak tüm bunların yanında çok değerli ihaleler alıyorlar. Devlet, “Orada bir çayhane bile kiralansa Menzil’den mutlaka onay alırdı. Bugün muhtemelen o eski gücü yok ama diğer bakanlıklarda da aynı şekilde faaliyetlerine devam ediyorlar.”
“Halkın sempatisi asgari düzeyde”
Peki, son yıllarda toplum cemaatlere nasıl baktı?
Özer Sencar, “Onların ne fikri güçleri var ne de sayısal olarak bir partiyi etkileme güçleri var.
Mani olmadan DW Türkçe’ye nasıl ulaşabilirim?